Aslında Nasıl Yazar Oldum | Ahmet Büke | Kırlangıç Zamanı - Siyah Ekran | Dergi

Aslında Nasıl Yazar Oldum | Ahmet Büke | Kırlangıç Zamanı




 Ahmet Büke’nin “Kırlangıç Zamanı kitabındaki ilk öyküsü “Aslında Nasıl Yazar Oldum” isimli hikayesidir. Kitaptaki hikayelerin ortak özellikleri, anlatıcılarının çocuk  ve hikayelerin çocuk gerçekliğine dayalı olarak yazılmasıdır.


Bölüm 1 - Aslında Nasıl Yazar Oldum.


İlk hikayemizin kahramanı, Efe’dir.


Yaz gelince, yine dertlerim başlamıştı o yıl.

 

Hikayemiz, öğrencilerin dört gözle bekledikleri yaz tatilinin Efe için olan karşılığı ile başlar. Efe de her öğrenci gibi derslerin bitmesini, kitapların deli gibi fırlatılmasını, okulun son günü Vefa Amca’nın yanağından makas alıp “Görüşürüz bebek” diyerek kaçmasını, harika bulanlardandır. Lakin bu işlerin sonuna bir de “ama” eklenir. Efe, yaz tatiliyle beraber dert sahibi olur çünkü okulun bitmesiyle isminin önüne “Çırak” sözcüğü eklenir. Böylece yaz tatili, yaz mevsimine dönüşür.


Sabahları artık daha da erken kalkacaktım; hızla kahvaltı, sonra doğru çarşıya. Babamın manifaturacı dükkanının ağır kepengini kaldıracaktım. Camları açıp içerisini havalandırmalı,sonra çarşının ortasındaki havuza koşup teneke dolu suyla dükkanın önünün sulamalıydım...

 

Okul günlerine kıyasla daha erken kalkması ve sorumluluklarının daha ağır olduğu bu yaz mevsimi, onun için yatabileceği, eğlenebileceği, miskinlik yapabileceği bir dönem olmadığı için yaz mevsimiyle beraber dert mevsimi de başlar. Bütün bunların yanında dertleri asıl derinleştiren mesele, yaz günlerinde insanların elbiseyi, kumaşı, gömleği pek düşünmemeleri ve buna bağlı olarak  hesap yapan babasının daha sinirli daha aksi oluşuyla ilgilidir.




Terzi dükkanın kapanmasına yakın dakikalarda her gün, saat gibi bir adamın dükkana gelişi, hikayemizin diğer boyutunu gösterecektir.

Her gün o saatlerde dükkana "Deli İbrahim" isimli biri gelir ve gelişiyle Çırak Efe’den günlük haracını ister. Haraç denilen şey, iki akide şekeri ya da 1 adet demir Türk lirasıdır. İbrahim’in eline avuç avuç çikolatalar, kağıt paralar verilse de bunları kabul etmez, mutlaka akide şekeri ya da 1 adet demir Türk lirası ister, istediğini bulamaz ise de haraç cezasını oracıkta mutlaka keser.

İbrahim Abi, sahiden bulamadım. Babam unutmaz bilirsin, bir yerlere koymuştur. Yarına söz, vallahi de billahi de... Deli İbrahim Abi hiç dinlemez. Üç kere arka arkaya ister: ”Ya şeker ya demir para!” Ellerim boş, iki yanda kalınca arkasını döner ve zorrt!



 

İbrahim’in haraç cezası, dükkan içinde yellenmektir. İbrahim'in bu kötü kokusu, günler boyu dükkandan çıkmaz cinslerdendir.

( Kahramanın Deli İbrahim’in sonuna “Abi” yi eklemesi saygı göstergesidir.)

 Bu günlerin dertlerinden kurtulmak için Efe, Deli İbrahim Abi’nin asla giremediği Laz Osman’ın dükkanına çırak olmaya karar verir, çıraklık kabul edilir. Laz Osman, iyi ve yumuşak yürekli olmasına rağmen dışı demir gibi bir adamdır, İbrahim Abi’nin korkması buradan gelmektedir. Efe, dükkana İbrahim’in de giremeyişiyle birlikte işi eğlenceye vurur. Dükkanın önünde Deli İbrahim’i görünce “Abi gelsene ya, şeker var bizde"  gibi eyleşilerle Deli İbrahim’i  günden güne daha da sinirkendirir. Günler böyle devam ederken Terzi Osman’ın annesi hastalanınca Efe'nin ustası aniden İzmir’e gitmek zorunda kalır. Efe, dükkanda yalnız başına kalakalmıştır. Bunu gören İbrahim, sinirli günlerinin intikamını almak için para-şeker dinlemeden dükkana gelip haracı oracıkta kesivermiştir, üstelik bunu ibadet sayarak sabah akşam bu işlemi devam ettirmiştir.

Terzi Osman, İzmir’den gelip işinin başına dönmesiyle birlikte Efe ile konuşmaya karar vermiş, Efe’yi sevdiğini ama İbrahim ile baş edememekten korktuğu için Efe’ye babasının yanında çalışması gerektiğini söylemiştir. Babasına durumu anlatan Efe, babasından beklemediği bir cevap almıştır,

Bu yaz çalışmayıver, ne olacak sanki. Deli İbrahim artık seni gördüğü yerde durmaz, müşteriden de oluruz. Zaten mumla arıyoruz.
 

 Böylece Efe’nin felaketi, onun kurtuluşu olmuştur.

  Hikayenin yazarlıkla ilişkisi ise Efe'nin bu kurtuluş günlerinde, canı sıkılmasın diye, dere kenarında yanına aldığı kitapların büyülü dünyasına aşık olmasıyla başlar. Yazar, yıllar sonra Deli İbrahim’in kendisini -dolaylı olarak da olsa- kitaplarla tanıştırdığını söyleyip ona çok müteşekkir kaldığını ifade eder. Yaz aylarında çalışan Efe'nin ve kitaplar dünyasıyla tanışmasının hikayesini anlatan yazarın dili, yanıbaşımızdaki çocuğun kendi hikayesini bize anlatması kadar sade ve doğadır. Verilmek istenen mesaj ise hayatımızdaki zorluklar - Efe’nin deyişi ile felaketler- bize kurtuluş sağlayabilecek anahtarlara dönüşebilir, fikrine erişilir.



Ne Okumalyım? 

Şeker Ninem - Çocuklar İçin Şiirler Okumak İçin Tıklayınız...

Sis - Çocuklar İçin Şiirler Okumak İçin Tıklayınız...


Ergenlik Rehberi Okumak İçin Tıklayınız...


Sanal Dünya Okumak için Tıklayınız...

Yorum Gönder

9 Yorumlar

  1. Çok hoş bir hikaye. Yaşadığımız zorlukların ardından ne geleceğini bilemiyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaliteli animasyon veya çocuk kitapları, çok özel mesajlar barındırıyorlar.

      Sil
  2. Akide şekerini de hiç sevmem :D

    YanıtlaSil
  3. Şu son 1 aya kadar 2 senedir her gece çocuk kitabı ya da masal okuyorum. Çok iyi geliyor. İyi ki kardeşimle aramda 12 yaş var da bir sürü çocuk kitabı var evde :) Bu da güzele benziyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevimli ve gerçek bir kitap. Gerçekleri çocuk gözüyle yazıyor, İzmir-Manisa çevresinde yazılmasıyla da beni, yazara yakın hissettiriyor.

      Sil
  4. Birkaç senedir çocuk kitabı okuyorum içlerinde çok iyileri var, Elinize sağlık:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepsi olmasın " Ronald Dahl" tarzı yazarlara hayranlık besliyorum.

      Sil
  5. Kitaba pek yorum yapamayacağım, çünkü çocuk kitapları pek ilgimi çekmiyor, ancak derleme ve görseller başarılı emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil

Ne düşünüyorsunuz?